BİYOGRAFİ
Yazarımız Burcu Büyükyıldız 1987 yılında İstanbul'da doğmuştur. 2010
yılında Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun olduktan sonra,
İnsan Kaynakları alanında çalışmaya başlamıştır.
4,5 yıllık evli olan yazarımız, lise döneminden bu yana kurguladığı birçok
hikayesinin olduğunu, ancak onları yazıya dökmenin 2012 yılına denk geldiğini
belirtmektedir.
2012'den bu yana sosyal medyada hikâyelerini okurlarıyla buluşturan Burcu
Büyükyıldız'ın, Çilek Mevsimi, Bir Günah Gibi ve Aşk Her Şeyi Affeder mi? olmak
üzere üç basılı kitabı bulunmaktadır.
Yazarımızın yazmaya devam ettiği 2 ayrı seri var. Bunlardan biri, tur
kitabımız AŞK HER ŞEYİ AFFEDER Mİ?'nin de dahil olup başı çektiği Sonsuza Kadar
Serisi... Bu seride 4 kitap olacak toplamda... Aşk Her Şeyi Affeder mi?
dışındaki kitapların adları henüz belli değil ancak kimlerin hikayelerinin
olacağını aşağıda listeledim;
SONSUZA KADAR SERİSİ
1- AŞK HER ŞEYİ AFFEDER Mİ? ~ (Burcu ve Demir)
2- Binnur ve Buğra'nın hikayesi
3- Ceren ve Uğur'un hikayesi
4- Beliz ve Ozan'ın hikayesi
Burcu Büyükyıldız bu seriyi 2012 yılında yazıp tamamlamış ve o dönemde bu
seride 9 hikaye varmış... Yani ailedeki tüm kardeşlerin (hem Burcu'nun hem de
Demir'in kardeşlerinin hikayeleri) hikayeleri bulunuyormuş. Ancak yazarımız
şimdilik 3 tanesiyle daha kitap planı olduğunu paylaştı.
Kendisinin yazdığı 2. seri ise Aşkın Renkleri Serisi... Bu seri 2. kuşağı
anlatıyor. Yani Sonsuza Kadar Serisi'ndeki kardeşlerin çocuklarının
hikayeleri... Sıralama ise şu şekilde;
AŞKIN RENKLERİ SERİSİ
1- ÇİLEK MEVSİMİ ~ ( Mira ve Yağız) ** Mira, Aşk Her Şeyi Affeder mi?'deki
Burcu ve Demir'in kızları...
2- BİR GÜNAH GİBİ ~ (Sarp ve Ela) ** Sarp, Aşk Her Şeyi Affeder mi?'deki
Burcu ve Demir'in oğulları...
3- CEZAYİR MENEKŞESİ ~ (Kuzey ve Selin) ** Kuzey, Aşk Her Şeyi Affeder
mi?'deki Burcu'nun yeğeni...
4- LİLÂ ~ (Baran ve Lilâ) ** Baran, Aşk Her Şeyi Affeder mi?'deki Demir'in
yeğeni...
5- PAPATYA FALI ~ (Hazar ve Larin) ** Hazar, Aşk Her Şeyi Affeder mi?'deki
Burcu'nun yeğeni...
Serideki hikayeler şimdilik bu kadar... Ancak yazarımız bunları çoğaltmak
gibi bir sürpriz yapar mı, şimdilik yalnızca umuyoruz. <3
TANITIMLAR
CEZAYİR
MENEKŞESİ
Cezayir Menekşesi; Hem Çilek Mevsimi, hem de Bir Günah Gibi'de karşımıza çıkan, Sarp ve Mira'nın anne tarafından kuzenleri Kuzey'in hikayesi... :) Ki kendisinin anne karnındaki hallerini de AŞK HER ŞEYİ AFFEDER Mİ?'de görmek mümkün... :D Malum gelmiş geçmiş en öküz Burcu Büyükyıldız karakterlerinden olan Kuzey Doğan, tur kitabımız Aşk Her Şeyi Affeder Mi?'nin baş karakteri Burcu 'nun yeğeni oluyor...
Yazarımızın wattpadde yayınlamaya devam ettiği Cezayir Menekşesi'nin tanıtımı şu şekilde...
Yazarımızın wattpadde yayınlamaya devam ettiği Cezayir Menekşesi'nin tanıtımı şu şekilde...
Aşka değil, yalnızca tutkunun varlığına
inanan, buz gibi bakışlarıyla kadınlardan yalnızca bedenlerini ve vermeye hazır
oldukları ihtirası bekleyen bir adam...
Kuzey Doğan, aşkın onu bulacağına
inanmayan ve tek gecelik birlikteliklerden, tutkunun insanın üzerindeki yakıcı
etkisinden hoşlanan, mantığıyla hareket edip, istediklerini elde etmek üzere
her yolun mubah olduğunu düşünen bir adamdı. Ancak karşısına gözlerinin ardına
sakladıklarıyla çıkan kışkırtıcı bir güzel ona neler yaptıracak, hangi tabuları
yıktıracaktı?
Kuzey, gri gözlerinin yarattığı buz
tutan dehlizler yerine aşkın ve tutkunun kor alevlerinin kucağına mı
atlayacaktı? Ve en önemlisi onu, yalnızca arzu sandığı hislerin öznesini elde
edebilmek, kendine ait kılabilmek için neleri göze alacaktı?
Cezayir Menekşesi'nden bir alıntı da getirdim :)
“Damgalamak öyle olmaz!” diye dişlerinin arasından tısladı ve dudaklarını
genç kızın dudaklarının üzerine kapattı. Hiçbir şey vermeyen aksine yalnızca
alan bir öpüşle onu cezalandırırken, içini yabancısı olduğu hislerle dolduran
kızın titrediğini anlayamamıştı.
Alt dudağını sertçe ısırdı ve ardından boynuna doğru yol aldı. Ve boynunun
kıyısına, kadınsı kokusunun kaynağına gelen dudaklar, sert bir emişle temas
ettiği tende can acıtan o izi bırakırken Selin’in boğazından küçük bir hıçkırık
çıkmıştı.
“Bırak beni, bırak!” diye bağırdı genç kız, ama Kuzey acımasızdı.
“Damgalamak böyle olur, Selin,” dedi ve bir an bile duraksamadan canını
yakmaya devam etti. Genç kızın üzerinde gevşeyen çarşafın tek bir dokunuşla
aşağıya kaymasını sağlarken, tek elini sıcak kadınlığına doğru sürükledi. Diğer
eliyle onun yüzünü kavrayıp kendisine bakmasını sağlarken, menekşe rengi
gözlerinden akan yaşları görmesiyle sol yanında nefesini kesen bir ağrı
belirdi. Ancak Kuzey, çok uzun zaman önce hislerini bir kafesin içine kapatmayı
acı bir biçimde öğrenmişti.
Genç kızın hem zevkinin, hem de can acısının kaynağı olan kuytularında
dolanan parmaklar, doğru noktaya temas ettiğinde Selin’in gözleri mani
olamadığı bir zevk ama ruhunu örseleyen bir acıyla kapandı.
“Ben seni içeride, o yatağın üzerinde, içinde olmasam da, sıcaklığın
tarafından sarmalanmasam da kendime ait kıldım. Damgalamak sözle olmaz, Selin.
Boynunda benim kokum varken, sen zaten yalnızca bana aitsin. Tam buradaki
ıslaklık ve tenindeki ateş benim eserimken, sadece benimsin,” dedi ve onun
gözlerinden akan yaşların kendi canını da yaktığını fark ettiğinde derin bir
nefes aldı. “Sevgilim diyorum işte sana… Benim olduğunu, bu sözlerle
belirtiyorum. Daha önce kimseye vermediğim bir sıfat bu… Bunu kabulleneceksin,
Selin. Çünkü bundan sonra benden bir adım öteye bile gidemezsin.”
LİLÂ
Lilâ; Hem Çilek Mevsimi, hem de Bir Günah Gibi'de karşımıza çıkan, Sarp ve Mira'nın baba tarafından kuzenleri Baran'ın hikayesi... :) Baran Aras, tur kitabımız Aşk Her Şeyi Affeder mi'nin baş karakteri Demir'in yeğeni oluyor... Baran'ın anne ve babası olan, Binnur ve Buğra'nın aralarındaki çekişme ve kıvılcımlara Aşk Her Şeyi Affeder mi?'de şahit olmuştuk. Lilâ'nın Aşkın Renkleri Serisi'nin 4. hikayesi olduğunu biliyoruz. Ancak Buğra ve Binnur'un da Sonsuza Kadar Serisi'nin 2. kitabı olacağını duyurmaktan gurur duyuyoruz. <3 Baran'ın da babası Buğra'dan çapkınlık ve kütüklükte aşağı kalır yanı yok... Bu yeni nesil babalardan daha mı öküz ne? :D
Lilâ'nın wattpaddeki tanıtımı da şu şekilde...
Lilâ, kendisini delicesine korkutan
motorunda, anlam veremediği dövmesiyle aklını çelen, nefesini kesecek kadar yakışıklı bu adamın
koruması altına girdiğine göre bunun güçlü bir nedeni vardı. Ve bir türlü
anlaşamadığı, aynı pencereden bakamadığı, biraz odun, fazlaca düz, sinir bozucu
bir şekilde patavatsız ve tek bir bakışıyla içini titreten Baran'a her geçen
gün kendini unutacak kadar kapılıyorsa bu, dizlerini titreten AŞK'tan başkası
olamazdı.
Baran, hazır cevap, kokoş, topuklu ayakkabılarından bir türlü vazgeçemeyen,
geveze ve kahretsin ki başına bela olan bu doktoru hayatı pahasına korumak
zorundaydı. Ancak gözlerinin ardına, benliğinin kuytu sıcağına sakladığı bu
güzeli, aklından bir türlü silip atamıyor olmasının sağlam bir nedeni
olmalıydı.
AŞK mı?
Baran Aras hayatını yaşamaktan memnun,
bedensel hazların zirvede olduğu ilişkilerin adamı; hızlı bir çapkındı. Ve asla
ama asla âşık olamazdı...
Lilâ'nın wattpad'deki kesitini de
getirdim sizlere :)
"Kıpırdayıp durma artık, Lilâ!"
Her ne kadar karanlık nedeniyle görmekte zorlansa da, yanındaki, fazlasıyla
yakınındaki - Tanrım çok yakın! - bu adamın kokusunu almaması
mümkün değildi. Nitekim sürekli kıpırdayıp durmasının ve Baran'ın
konsantrasyonunu bozmayı umursamamasının sebebi tam olarak bu sayılabilirdi.
Ancak adamın kendi üzerindeki etkisini bastırmaya ve normal haline bürünmeye
çalışsa da nafile olacağının da bilincindeydi.
"O koca vücudun her yeri kaplıyor, Shrek. Hareket edecek alanım
kalmadı. Resmen oksijen alamıyorum, farkında mısın?"
Sessiz, adeta fısıltıyla söylediği kelimeler adamın homurtularıyla
karşılandı.
"Allah'ım! Ne kadar geveze bir kızsın sen ya?!"
Baran, sinirden burnundan solurken kızın yaptığı benzetmenin, kendisine
taktığı lakabın henüz farkında değildi. Tüm dikkati karanlık geceye, duyduğu
seslere ve elindeki silaha yönelmişti. Ancak işittiği sözlerle de yanındaki
dırdırcının susmaya niyetli olmadığından bir kez daha emin hale gelmişti.
"Kadın kavramının bayan ya da kız gibi
kelimeler kullanılarak aşağılanmasına karşıyım. Lütfen o şovenist ruhunu al
ve..."
Kelimelerin devamını getiremeden dudaklarına kapanan el ile nefesi kesildi.
"Şşşt!" diye fısıldayan adamı işittiğinde korkuyla irkildi. Ama
oldukça yakından gelen hışırtılar ve ayak sesleri kulaklarına dolduğunda ise
müthiş bir ihtiyaç ve güvenle Baran'a yaslanmadan edememişti.
"Buradalar..."
Adamın iri bedeni hafifçe kasıldı ve elindeki silahı kaldırarak namlusunu
hafifçe doğrulttu. Diğer eliyle Lilâ'yı sarmayı ve genç kızın narin bedenini
koruma altına almayı da ihmal etmiyordu. Kollarındaki bedenin titrediğinin, tüm
o konuşmalarına, gevezeliğine rağmen aslında ne denli narin ve kırılgan
olduğunun bir kez daha farkına varıyordu. Lilâ'nın o güçlü duruşunun ardında,
saklamaya çalıştığı katıksız bir masumiyet olduğundan her geçen an daha fazla
emin oluyordu.
"Korkma! Ben buradayım. Sakın korkma!"
Lilâ'nın sırtını hafifçe okşamaya devam ederken, onun tatlı, ılık nefesinin
de yüzüne vurmasına engel olamıyor, hoş engel olmak da istemiyordu. Adı gibi
baharı andıran kokusu usul usul burnuna doluyor, genzinin yanmasına, nefesinin
kesilmesine neden oluyordu.
Adamların konuşma seslerini duyduğunda dikkat kesildi. Odak noktasını bir
kez daha kaybettiğinin farkına vardığında ise bu durum hiç hoşuna gitmedi.
Başını iki yana sallayarak kollarında sardığı kızı korumakla görevli olduğunu
ve bunun nasıl büyük bir sorumluluk olduğunu aklına getirdi.
Lilâ, yalnızca bir işti.
Kokusu burnundan gitmeyen, yumuşacık tenini parmak uçlarında hissettiği bu
kız, sağ salim evine ulaştırması gereken bir sorumluluktan fazlası değildi.
Üstelik ona yakın olmanın etrafında yarattığı bu tehlike hali, Baran'ın izin
verebileceklerinin de ötesindeydi.
Hızla kendini toparladı ve silahını yeniden doğrultarak kızın bedenine
doladığı kolunu sıkılaştırdı.
"Hadi! Arabaya gitmemiz gerek!" dediği anda yeniden sorumluluk
bilincini takınmış ve bunun etkisiyle yeşil gözlerini örten kaşlarını öfkeyle
çatmıştı.
Adamların uzaklaştığını ve güvende olduklarını anladığında kızı bıraktı.
Ardından arabanın bulunduğu yere, adamların gittiği yönün tersine doğru
yürümeye başladı. Başını birkaç adım arkasındaki kıza çevirdi ve onun
ayağındaki topuklu ayakkabılarla kendisine yetişmeye çalıştığını gördüğünde
sinirlenmeden yapamadı. Onun bulundukları bu tehlikenin göbeğinde bile hâlâ dış
görünüşünü düşünebildiğine inanamamıştı.
İncecik bileklerinin altındaki topuklu ayakkabılarla, her zamankinden daha
da seksi görünen kız Baran'ı fazlasıyla öfkelendirmeyi başarmıştı. Bunun
etkisiyle genç adam, onun arabaya binmesine dahi yardımcı olmadan ilerlemiş,
şoför koltuğundaki yerini almıştı.
Gereksiz kibarlıklarla uğraşmamayı prensip edinen Baran, bir görev adamı
olduğunu kendisine hatırlatmış, hiç kimse için değişmeyeceğini düşünmeden
duramamıştı.
Lilâ, homurdanarak yanındaki koltukta yerini aldığında yüzüne bile bakmadan
arabayı çalıştırdı.
"Ne kadar kabasın? Beklemeden arabaya biniyorsun bir de. Ya o sırada
beni kaçırsalardı?"
Hadi bakalım! Yine başlamışlardı.
"Başlarına bela mı alsınlar Allah aşkına? Adamlar seni kaçırdıklarının
ilk dakikası pişman olurlar."
Lilâ, ışıl ışıl parlayan bakışları duyduklarıyla sönerken, hissettiklerini
belli etmemeye çalışarak ellerini göğsünde birleştirdi ve sinirle söylenmeye
başladı.
"Tam bir ayısın! Yok yok! Odunsun! Yontulmamış bir odun... "
Bu adam... Bu lanet olası adam, tanıştıkları andan beri onu bir şekilde
kızdırmayı, her sözüyle çileden çıkarmayı başarmıştı.
Araba, lastiklerinin çıkardığı kulak tırmalayan sesle aniden durdu. Sert
fren, Lilâ'nın arabanın kapısına doğru savrulmasına neden olmuştu. Ancak daha
kendisini toparlayamadan, üzerine yaslanan devasa beden ve etrafını saran
kollarla benliği heyecanla dolmuştu. Baran'ın öfkeyle gerilen yüzünü, ateş
saçan bakışlarını görmesiyle genç kız korkuyla yutkunmuş, bu haliyle bile nasıl
yakışıklı ve haşin göründüğünü fark ettiğinde nefesini tutmuştu.
"Demek odun, öyle mi? Bir de ayı... He, bir de Shrek..." dedi ve
nefesi kızın yüzüne vururken devam etti. "Duymadığımı sanmıştın, değil
mi?"
Lilâ gururla çenesini kaldırdı ve minik burnunu havaya dikti. İçinde
bulunduğu şu zor durumda bile gururundan ödün vermemeye niyetliydi.
"Shrek en güzeli ama, değil mi? Oldukça yaratıcı..."
Adamın dudakları hafifçe kıvrıldı ve Lila'ya biraz daha yaklaştı.
Biraz daha... Ardından birazcık daha...
Tam o anda, aralarında yalnızca bir nefeslik mesafe varken, adamın kaslı
kolları Lilâ'nın ince bedeni etrafında dolanmış ve geçit bırakmamışken kaçacak
yeri olmadığının farkına varmıştı. Onun vahşi görüntüsü nefesini keserken,
lanet olası çenesini tutamadığı, üstüne bir de burnundan kıl aldırmadığı için
kendisine içten içe saydırmıştı.
Baran, burnunu kızın minik burnuna sürttü. Yüzü bir milim uzağındayken
mantığı benliğini terk etmiş, o dolgun dudakları kendi dudakları arasında
kıstırmayı, dilini ağzının içine kaydırmayı ve ağzını sulandıran tadına bakmayı
düşünmüştü.
"Shrek de istediğinde çok yaratıcı olabilir, inan bana," dedi ve
çarpık bir şekilde gülümsedi. Lilâ'nın hafifçe aralanan pembe dudakları,
nefesinin hızlanmasıyla bir körük misali inip kalkan dolgun göğüsleri Baran'ın
dikkatini dağıtmaya çok uygun detaylar olsa da kendisini toparlamayı
başarabilmişti. Parmak uçları, yüzüne düşen saçları sıkıca kavrayıp onu
kendisine çekmek için sızlasa da iradesine hakim olabilmişti.
Etkilenmediğini göstermek üzere, "Ah! Pardon!" diyerek devam
etti. Ama sözlerinin, karşısındaki kızı nasıl titrettiğinin bilincindeydi.
"Yaratıcı değil de... Heyecan verici diyelim. Yoksa ben sana böyle
yakınken, heyecandan nefesinin kesilmesinin başka bir açıklaması olamaz,
yavrum."
Derin bir soluk aldı ve umursamaz hareketlerle kızdan uzaklaşıp, arabayı
çalıştırdı. Kokusunu ve nefesini hâlâ teninde hissederken, rahatsız bir biçimde
yerinde kıpırdandı. Gözlerinin önünde Lilâ'nın öznesi olduğu kışkırtıcı düşler
varken, her düşüncesinde onun çırılçıplak, kıvrımlı vücudunun, kendi bedeninin
altında kıvrandığını hayal ederken başı büyük beladaydı. Ancak yine de...
Kontrolü elinde tutmaya, bu lanet olası güzelin üzerinde yarattığı sarsıcı
etkiyi ve bu etkiyle sertleşen bedenini görmezden gelmeye kararlıydı. Aksi
takdirde bu yolculuğun ve onunla geçireceği birkaç günün kendisini geri
dönülemez bir yola sokabileceği ihtimalini düşünmeden duramamıştı.
Oysa Baran, hayatı labirentlere çeviren kaoslardan ve önündeki yolların
çıkmaz sokaklara uzanmasından hoşlanmazdı. Bu işte de benliğini hislerinden ve
erkeksi dürtülerinden sıyırmayı başaracak, kendisini tuzağa düşürecek
ihtimalleri ortadan tamamen kaldıracaktı. Lilâ, tüm dişiliği ile Baran'ın
önünde duran bir ödülse eğer, genç adam onun tadına bakarak bu kapana
kısılmayacaktı.
PAPATYA FALI
Papatya Falı; Hem Çilek Mevsimi, hem de Bir Günah Gibi'de karşımıza çıkan, Sarp ve Mira'nın anne tarafından kuzenleri Hazar'ın hikayesi... :) Hazar Poyrazoğlu, tur kitabımız Aşk Her Şeyi Affeder mi'nin baş karakteri Burcu'nun yeğeni oluyor... İkizi Beliz'in oğlu kendileri... :D Beliz'in Aşk Her Şeyi Affeder mi?'nin sonlarına doğru bir şeyler gizlediğini anlamıştık. Eh kendisinin hikayesi Sonsuza Kadar Serisi'nde ayrıca olacak... Aşkın Renkleri Serisi'nin 5. kitabı Papatya Falı'nın wattpaddeki tanıtımı da şu şekilde...
Anladığımıza göre Papatya Falı da çok başka olacak.
"Yalan..." diye fısıldadı kendi kendine ve içinden mırıldandığı, uzun zamandır dilinden düşüremediği şarkıyı sonlandırdı. Dudaklarında buruk bir gülümseme belirirken, elindeki papatyanın son yaprağını da kopardı.
"Sevmiyor," derken buğulu bakışları önünde uzanan ışıltılı, masmavi denize takılıp kalmıştı. Henüz küçücük bir kızken kalbine misafir ettiği, gülüşlerinin, mutluluğunun sebebi olan adamı ise düşünmeden duramamıştı. Hazar, bir zamanlar çocukluk aşkı, hayali, rüyalarının, dualarının baş rolü iken, yıllar sonra gözyaşlarının öznesi olmuş, varlığının tadına varamadan yokluğuyla sınanmıştı. Ve elinde tuttuğu bu yalancı, lanet papatyalar bile onun aşkıyla ezilen kalbini bir türlü avutamamıştı.
Gözlerinden akan berrak yaşları silmeye gerek duymadan, bakışlarını elindeki yeşil, tıpkı ruhu gibi yalnız papatya sapına odakladı. Başını hafifçe kaldırdı ve sanki onunla alay eder gibi parlayan gökyüzüne baktı. Hazar, artık dualarında, hayallerinde yer alamazdı. Her gece yatarken Allah'tan onu dileyemeyeceğini bildiği gibi, rüyalarında dahi ona ait olamayacağının farkındaydı.
"Nişanlı bir adama nasıl ait olabilirsin ki?"
Hissettiği öfkeyle oturduğu banktan hızla kalktı. Tek tek yapraklarını koparmak, bıkmadan usanmadan çocuksu bir şekilde fal bakmak için aldığı koca bir demet papatyayı yere fırlattı. Gözyaşları dudaklarından çenesine doğru süzülürken, kalbinin üzerinde hafiflemeyeceğini bildiği kocaman bir yük vardı. Tam o sırada çalan telefonuyla ise içinde hedefinin kim olduğunu kestiremediği öfke neredeyse zirveye tırmanmıştı.
Telefonunu eline alıp sıkarcasına tutarken, ekranında gördüğü isim bu hislerin yersiz olduğunu genç kıza bir kez daha hatırlattı.
"Efendim, anneciğim?" diye yanıtlarken telefonu, karşı taraftaki şefkat dolu sesin ve o sesten dökülen kelimelerin, tam da içinde amansızca sızlayan o yaraya tuz bastığını yok sayamamıştı.
"Nişana geç kalıyoruz, canım? Elbisen çoktan geldi, sen nerelerdesin?"
Larin, gözlerini bıkkın bir şekilde kapattı ve derin, sıkıntılı bir nefes aldı. Uzun, dalgalı saçlarını elleriyle arkaya savurdu ve sakinleşmeye çalıştı.
"Geliyorum anne. Merak etme, geç kalmayız," dedi ve telefonu hızla kapatıp yoldan geçen taksiyi çevirdi. O sırada aklından geçen tek şey, bu geceden sonra her şeyin temelinden değişeceğiydi. Delicesine sevdiği adamın bir başkasıyla nişanlandığına şahitlik etmesinin ardından, papatyalardan fal bakan o saf, âşık kız olarak kalması beklenemezdi. Nitekim Larin'in aklındaki fikirler, günlerdir tüm bedenini titreten planlar da masum olarak nitelendirilemezdi.
Başını taksinin koltuğuna yasladı ve gözlerinin önünden geçen hayali görüntülerin gücüyle sarsıldı. Dudakları günlerdir ilk kez hafifçe kıvrılırken, kalbinin her bir köşesinde Hazar vardı. Aklının en kuytularında ise onların hikayelerinin berbat başlangıcı yer almış, Larin bunun sonuçlarını göze almış olsa da onun önüne çıkacak herkesi yıktığını bildiği öfkesinden korkmadan yapamamıştı.
"Sevmiyor," derken buğulu bakışları önünde uzanan ışıltılı, masmavi denize takılıp kalmıştı. Henüz küçücük bir kızken kalbine misafir ettiği, gülüşlerinin, mutluluğunun sebebi olan adamı ise düşünmeden duramamıştı. Hazar, bir zamanlar çocukluk aşkı, hayali, rüyalarının, dualarının baş rolü iken, yıllar sonra gözyaşlarının öznesi olmuş, varlığının tadına varamadan yokluğuyla sınanmıştı. Ve elinde tuttuğu bu yalancı, lanet papatyalar bile onun aşkıyla ezilen kalbini bir türlü avutamamıştı.
Gözlerinden akan berrak yaşları silmeye gerek duymadan, bakışlarını elindeki yeşil, tıpkı ruhu gibi yalnız papatya sapına odakladı. Başını hafifçe kaldırdı ve sanki onunla alay eder gibi parlayan gökyüzüne baktı. Hazar, artık dualarında, hayallerinde yer alamazdı. Her gece yatarken Allah'tan onu dileyemeyeceğini bildiği gibi, rüyalarında dahi ona ait olamayacağının farkındaydı.
"Nişanlı bir adama nasıl ait olabilirsin ki?"
Hissettiği öfkeyle oturduğu banktan hızla kalktı. Tek tek yapraklarını koparmak, bıkmadan usanmadan çocuksu bir şekilde fal bakmak için aldığı koca bir demet papatyayı yere fırlattı. Gözyaşları dudaklarından çenesine doğru süzülürken, kalbinin üzerinde hafiflemeyeceğini bildiği kocaman bir yük vardı. Tam o sırada çalan telefonuyla ise içinde hedefinin kim olduğunu kestiremediği öfke neredeyse zirveye tırmanmıştı.
Telefonunu eline alıp sıkarcasına tutarken, ekranında gördüğü isim bu hislerin yersiz olduğunu genç kıza bir kez daha hatırlattı.
"Efendim, anneciğim?" diye yanıtlarken telefonu, karşı taraftaki şefkat dolu sesin ve o sesten dökülen kelimelerin, tam da içinde amansızca sızlayan o yaraya tuz bastığını yok sayamamıştı.
"Nişana geç kalıyoruz, canım? Elbisen çoktan geldi, sen nerelerdesin?"
Larin, gözlerini bıkkın bir şekilde kapattı ve derin, sıkıntılı bir nefes aldı. Uzun, dalgalı saçlarını elleriyle arkaya savurdu ve sakinleşmeye çalıştı.
"Geliyorum anne. Merak etme, geç kalmayız," dedi ve telefonu hızla kapatıp yoldan geçen taksiyi çevirdi. O sırada aklından geçen tek şey, bu geceden sonra her şeyin temelinden değişeceğiydi. Delicesine sevdiği adamın bir başkasıyla nişanlandığına şahitlik etmesinin ardından, papatyalardan fal bakan o saf, âşık kız olarak kalması beklenemezdi. Nitekim Larin'in aklındaki fikirler, günlerdir tüm bedenini titreten planlar da masum olarak nitelendirilemezdi.
Başını taksinin koltuğuna yasladı ve gözlerinin önünden geçen hayali görüntülerin gücüyle sarsıldı. Dudakları günlerdir ilk kez hafifçe kıvrılırken, kalbinin her bir köşesinde Hazar vardı. Aklının en kuytularında ise onların hikayelerinin berbat başlangıcı yer almış, Larin bunun sonuçlarını göze almış olsa da onun önüne çıkacak herkesi yıktığını bildiği öfkesinden korkmadan yapamamıştı.
Papatya Falı'nın wattpaddeki alev alev alıntısını da getirdim sizler için
:)
"Ne-ne yapıyorsun?"
Çarşafı birbirine giren yatakta, dizlerinin üzerinde dikleşirken, dudakları
işittiği tınıyla arsızca kıvrıldı. Elinde tuttuğu viski şişesini dudaklarına
götürdü ve büyük bir yudum aldı. Kehribar renkli sıvının dudaklarının
kıyısından süzülerek boynuna, hatta demir sertliğindeki göğsüne dökülmesini
umursamadı. Birkaç yudum daha aldıktan sonra, yarısına kadar dolu olan şişeyi
yere fırlattı. Bakışları yatağın arkasındaki büyük camdan görünen ışıltılı
manzaraya takılsa da, kendisini toparlaması çok vaktini almamıştı.
Kollarının üzerinde yükselmiş, çırılçıplak, kusursuz güzellikteki siluete
baktı yeniden. Gecenin karanlığında laciverte kesen gözleri milim milim kızın
bedeninde dolandı. Dolgun göğüsleri, ince beli ve kıvrımlı kalçaları Hazar'ın
aklını başından almıştı.
Bir eli, kızın uzaktan bile sırılsıklam olduğu görünen kadınlığına uzandı.
Ancak dokunmak bedeninde çok daha şiddetli bir etki yarattı.
"Siktir! Çok fena ıslanmışsın," diye hırladı. Dudaklarında halen
yakıcı alkolün tadını hissetse de, birazdan diline, dudağına bulaşacak sıcaklık
için adeta çıldırmıştı.
Boştaki eliyle canını acıtacak kadar sertleşmiş, hatta kaskatı kesilmiş
erkekliğini hoyrat bir hareketle sıvazladı. Başını geriye doğru attı ve
gözlerini kapattı. O anda istediği son şey, gece henüz başlamışken bunun tadına
varamadan patlamaktı. Hazar alaycı bir serseri olduğunu bilse de, seks yaparken
edindiği tüm tecrübeyi ortaya serer, hayvani bir içgüdüyle davranırdı. Ve her
birliktelik onun için tenine vurulan bir damgaydı. O yüzden de her seferinde
içinden ne geliyorsa onu yapar, çoğunlukla farklı olmasından kaçınmazdı. Ve
anlamını bilmese de, bu geceyi bir şekilde kalıcı hale getirmeye kararlıydı.
Kızın sırılsıklam kadınlığına dokunmasının verdiği hazla yumduğu gözlerini
açtı. "Durma artık..." diye fısıldayan kıza baktığında bir kez daha
bakışları karardı. Dakikalar önce yatağın bir köşesine attığı, en iyi olabilmek
adına yıllarını verdiği fotoğraf makinesini kavradı. Beyni bulanık, hatta artık
çakırkeyif olmaktan epey uzaktı. Gece boyunca neredeyse adını unutacak kadar
içmiş, bilinçli halinden tamamen sıyrılmıştı.
"Şştt!" diye fısıldayarak kızı uyardı. "Kendini bana
bırakacaksın!" dedi hiddetli, emreden bir tonlamayla. Ardından dudakları
yeniden kıvrıldı. "Gülümse!" Kamerayı kaldırdı ve kadraja dikkat
kesildi. Gözlerinin önündeki görüntü, nefes kesecek kadar güzeldi. Saçları
arkaya savrulan kız gözlerini objektife dikerken, Hazar zorlukla
yutkunabilmişti.
"Fotoğrafımı mı çekeceksin?" diye fısıldadı beyninde hayali bir
yankı oluşturan ses.
"Evet..." diye yanıtlarken, başını iki yana sallayarak kendine
gelmeyi denedi. Aklını istila etmeye çalışan berbat düşünceleri hızla geri
gönderdi. Ancak zihni o denli bulanıktı ki, kulağına doluşan düş misali tını
genç adamı serseme çevirmişti.
Derin bir nefes alarak kızın art arda pozlarını çekmeye başladı. Elini
göğüslerine uzattı ve tatlı – sert bir temasla okşadı. Ancak tam o sırada hiç
beklemediği bir şey olmuş, kız yatakta dizlerinin üzerinde usulca doğrulmuştu.
Hazar elindeki makineyi bırakmadan art arda birkaç kare daha çekmeye devam
etti. Ancak o sırada kızın elleri Hazar'ın karnına değmiş, parmakları aşağıya
doğru bir v çizen tüylerinin üzerinde gezinmişti. Ardından parmaklarını dudakları
takip etmiş, o andan itibaren Hazar elindeki kameranın deklanşörüne rastgele
hareketlerle bastığını fark edememişti.
"Benim de seni çekmeme izin verecek misin?" diye fısıldadıktan
sonra, dudakları Hazar'ın kasıklarına değdi. Genç adam başını şiddetli bir
hırlayışla geriye doğru attı ve tek eliyle kızın saçlarını kavradı. Dudakların
hemen ardından oyuna katılarak teninde dolanan ıslak dili hissetmesiyle
birlikte, Hazar'ın içindeki canavar zincirlerinden boşalmıştı.
"Siktir!" dedi bir kez daha sesindeki sertliğe aldırmadan. Kızın
belinden sıkıca kavradı ve tek hamlede altına aldı. "Biraz daha devam
edersen patlayacağım. Ama bu gecenin bu kadar çabuk bitmesine izin verecek
değilim," dedikten sonra dudaklarını kavurucu bir ihtirasla birleştirmiş,
sert bedenini az önce aklını başından alan ıslak sıcaklığa bir an bile
beklemeden bastırmıştı.
Yukarıda bahsettiğim kitaplar hakkındaki gelişmelerden haberdar olmak için :
Burcu Büyükyıldız Facebook Sayfası
Burcu Büyükyıldız Wattpad Sayfası
Burcu Büyükyıldız Facebook Sayfası
Burcu Büyükyıldız Wattpad Sayfası
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder